MEDİNE’DEN MEDENİYETE
İslam Şehirleri Araştırmaları Koordinatörlüğü kutlu belde Medine-i Münevvere’nin okumalarını yaptı. Medeniyet Medine’den başlar diyerek çıkılan yolculuk 12 Ocak 2018 tarihinde İslam Şehirleri Seminerleri’nin 12.si gerçekleştirilerek tamamlandı. Seminere konuşmacı olarak Kayseri Erciyes Üniversitesi’nden Halit Emam Abushanp davet edildi.
Aysel Bozkurt
Medeniyet Medine İle Başlar
Sn Emam konuşmasında Medine deyince akıllara ‘Medeniyet’in gelmesinin buranın, İslamiyet Medeniyeti’nin kuruluşunun merkezi olmasından kaynaklandığını belirtti. Bundan sonra kurulan bütün İslam şehirleri Medine örnek alınarak oluşturulmuş olup bu şehirlere Basra, Kufe, Bağdat, İstanbul örnekleri verilebiliceğini söyledi.
“İslam mimarisinin İslam Fıkhı etrafında geliştiğini ve Müslümanların ihtiyaçlarına cevap verecek biçimde, hayatlarını huzurla yaşayabilecekleri şekilde oluşturulduğunu unutmamak gerekir.İslam’ın ilk şehri olan Medine; Hz. Muhammed (s.a.v)’in Miladi 622’de Medine’ye hicretinden sonra belli kaidelere göre kurulmuştur” diyerek sözlerini sürdürdü. İslam mimarisi ve estetiğini anlamak için mutlaka İslam fıkhını bilmek gerektiğini belirtti.
Kınanan Şehirden Medine’nin Doğuşu
Medine, hicretten önce ‘Yesrib’ adıyla bilinmekteydi. Bunun yanı sıra Yesrib’den önce Tıybe ismi ile anılmış. Emam,Yesrib isminin ‘kumar’ ve ‘kınamak’ anlamlarına geldiğini bu yüzden Peygamber Efendimiz (s.a.v)tarafından şehrin isminin değiştirildiğini söyledi.Hz. Muhammed(s.a.v)’in Yesrib’e hicretiyle bölgenin Medine ismi ile şereflendiğini ifade etti. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de Tevbe ve Ahzab surelerinde peygamber şehri, kutsal belde Medine-i Münevvere’den bahsedildiğinin altını çizdi.
İslam Şehir Geleneğinde Mescid
Sn Emam seminer boyunca, Peygamber Efendimiz(sav)’in şehri Mescid-i Nebevi etrafında şekillendirmesinin İslam Şehir geleneği için göz ardı edilemez bir unsur olduğunu ısrarla vurguladı. Sn Emam bu konuda en çok araştırmanın ise şaşırtıcı şekilde Yahudi asıllı şehir tarihçileri tarafından yapıldığını ifade etti. Medine’de sıfırdan oluşturulan imar , kurulan diğer İslam şehirlerine de yansımış. Bu yüzden Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethettikten hemen sonra Ayasofya Kilisesi’ni camiye çevirmesi tesadüfi değildir. Aynı etkiyi Bursa Ulu Camii etrafında kurulmuş Bursa şehrinde de görmek mümkün.
Her yolun Mescide Çıkışı: Ağaç Sistemi
Emam : “İslam şehirciliğinde çalışmalar devam ederken bazı batılı araştırmacılar ve tarihçiler Hz. Muhammed (sav)’in şehir planlamasında Grek şehirciliğinden etkilendiğini söyler . Oysa bu yanlış öğrenilmiş bir bilgidir”.
Grek şehirciliğinde şehirler bir mabet etrafında gelişir.Aynı şeyi Medine için de söylemek yanlış olmaz. Buradaki fark Grek şehirlerinde mabede giden yollar ‘şebeke usulü’ diye isimlendirilen bir yapıyla oluşturulurken, Medine’deki yollar ‘ağaç sistemi’ adı verilen planlamayla oluşturulurmuş. Bu sistemle Mescid-i Nebevi’den ayrılan her yol Medine de farklı bir mahalleye çıkmakta, Grek şehirciliğinin kullandığı şebeke sistemi ise böyle bir oluşuma engel teşkil etmiştir. Sn Emam ağaç sisteminin kişisel özgürlükleri ön plana çıkaran bir sistem olduğunu belirtti.
Mescid_i Nebevi
Mescid-i Nebevi’nin inşa edildiği alanın, dillerden düşmeyen hikayesiyle, Kutlu Nebi’nin üzerinde yolculuk yaptığı devenin çöktüğü yer olduğu bilinir.Mescit, ilk inşa edildiğinde tek sıra kerpiçten, yaklaşık 1.60 metre kadar yükseklikte çevre duvarı ile kuşatılmış üzeri açık bir alana yapılmış.İnşa faaliyetleri 7 ay sürmüş.
Mescid-i Nebevi o dönemde basit ve sade bir görünüme sahip olmuş. Kıble yönünün Kudüs olduğu bu ilk dönemde yapıya doğu, batı ve güney yönde olmak üzere 3 kapıdan girilmekteydi ve ortada üstü açık bir avlu kuzey duvarı boyunca kapalı bir kısımdan oluşuyordu. Sn Emam bu kapalı mekanın İslam mimarisindeki ilk sahın örneklerinden olduğunu ifade etti. Daha sonra güney yönde başka bir kapalı mekan inşa edilmiş. Bu kapalı kısma ‘suffe’ denilmekte olup burası yoksul muhacirlerin kalması için kullanılmış. Avlunun ortasında bir kuyu, doğu ve güney taraflarında ise Hz. Muhammed (s.a.v) ve eşlerine ait odalar bulunmaktaydı. Bu odalar önceleri 2 iken sonra 9’ a kadar çıkarılmış.
Kıble istikameti Kudüs’ten Mekke’ye çevrilince Mescidi Nebevi’nin planı da değişmiş. Kuzey duvarı boyunca yer alan kapalı kısım güneye alınarak, güneyde yer alan suffe de kuzeye alınmış.
Yeşil Seramikler İznik’ten
“Mescid-i Nebevi’nin bu dönemde vakıf kurumu, adliye kurumu ve maliye kurumu (Beytülmal) olarak da faaliyet göstermiş olduğunu söylemek yanlış olmaz” diye ifade eden Emam; Mescid-i Nebevi içerisinde hiç şüphesiz en değerli kısmın Hücre-i Saadet olduğunu da belirtti. Bu bölüm Peygamber Efendimiz’in eşi Hz. Aişe’nin odasının olduğu bölümdür. Şu an Mescidi Nebevi’de Hücre-i Saadet olarak zikredilen bu bölümde Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in kabirleri bulunmakta. Hücre-i Saadet’in Kabe’ye benzememesi ve insanlar tarafından tavaf edilmemesi için üçgen şeklinde yapılmış. Daha sonra tarihsel süreçte beşgen ve dikdörtgen şekillerini almış. Tarihimiz açısından önemli bir bilgiyi paylaşan Emam : “Mescidi Nebevi’nin kubbesi, Osmanlı padişahı IV. Murat tarafından Kütahya’dan götürülen yeşil seramiklerle kaplanmıştır. Osmanlı Devleti’nde birçok padişah Mescid-i Nebevi’nin minberi, minarelerine de ayrı bir değer vermişlerdir.” diyerek Osmanlı izlerini tekrar vurguladı.
Mihrap; Mescid-i Nebevi’nin kıble duvarında, ses akustiğini sağlamak için yapılmıştır.Sn Emam camilerimizin olmazsa olmazı mihrabın şüphesiz İslam mimarlığının değerli bir geleneği olduğunu söyledi ve kiliselerdeki sistemden farklı olarak fonksiyonel amaçla tasarlandığını belirtti. Günümüzde Mescid-i Nebevi’de binlerce insan aynı anda namaz kılabileceği için mescitte birden fazla mihrap bulunmakta.
İslam Şehirciliği Çalışılmalı
Hicret ile başlayan İslam şehirciliği uzun yıllar devam ettiğini birçok örnekle ifade eden Emam; Miladi 18. Yüzyılda Avrupa şehircilik anlayışının benimsenmesiyle İslam şehirciliği kavramının göz ardı edilmeye başlandığını söyledi. Şu an ülkemizde ve birçok Avrupa ülkesinin arşivlerinde tarihimizin saklı olduğu yazılı belgeler mevcut. Bizlerinse arşivlerdeki henüz çalışılmayan kaynakları tercüme etme,yayınlama ve okuma görevimiz olduğunu hatırlattı.
“İslam Medeniyeti’nin kurmuş olduğu şehirlerin değerini göz önünde bulundurarak ‘Medeniyet Medine ile başlar‘ diyerek çıktığımız yolculuğumuza devam etmekten gurur duymalıyız.”