Hayat Vakfı Ankara şubesi Göç Hareketleri Araştırmaları Koordinatörlüğü’nün, “yakın tarihte gerçekleşmiş olan Anadolu’ya göç hareketleri” ile ilgili çalışmaları doğrultusunda düzenlenen “Boşnak Göçleri’’ konu başlıklı konferansımızda Mersin Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Fahriye Emgili’yi vakfımızda ağırladık.
Bugün uzun bir göç yolculuğuna birlikte çıkacağız diyerek konuşmasına başlayan Emgili mutlu göç yoktur, her göç kişisel bir trajedidir. Aynı zamanda göç, sonu iyi de bitse kötü de bitse geride bırakmanın, eksilmenin kaybetmenin öyküsüdür diyerek sözlerine devam etti.
Bugünlerden geçmişe baktığımız zaman – 1878’li yıllara, 1912’li yıllara- o zamanlarda yaşanan muhaceratlarda göçü yaşayan insanların yaşananları unutmaktan yana olduğunu görmekteyiz. Bizlere o günlerden bugüne gelen zarfı açtığımızda, belgeleri incelediğimizde kocaman bir sessizlik görüyoruz. Aslında büyüklerimiz, ilk kuşak muhacirler yaşadıklarını anlatmadıkları için o günlerden geriye kalan sadece bir sessizlik var ama belgelere baktığımız zaman ise savaşlar, şiddet, zulüm ve birbiri ardına yerinden edilmeleri görmekteyiz.
Göçlerin 3 sebeple yapıldığından bahseden Emgili, bu sebeplerin: Daha iyi şartlarda yaşamak, daha iyi ekonomik şartlarda hayatı devam ettirmek ve siyasi sebeplerle gerçekleştiğini söyledikten sonra Boşnakların göçlerine baktığımızda da biz bu siyasi sebeplerin daha etkili olduğunu görmekteyiz dedi ve Boşnakların göçlerini şu cümlelerle özetledi:
‘’Ne yazık ki birbiri ardına devam eden göçler ilk olarak 1878 Berlin Barış Kongresinde alınan kararlar ile Bosna-Hersek topraklarının Avusturya Macaristan’ın idaresine verilmesi ve ardından Avusturya Macaristan’ın işgaliyle başlayan dönemde görülmüştür. Bu işgal sırasında Avusturya Macaristan hiç beklemediği bir halk direnişiyle karşı karşıya kalmış ve bu işgal sırasında Avusturya Macaristan halka zulüm uygulamıştır. 2. Dönem 1881 ve 1882’de çıkartılan askerlik kanunuyla gelen büyük bir göç dalgası oluşmuştur. 1882’den 1889’a kadar göçler durulurken 1889’ların sonu ve 1890’ların başında tekrar bir göç dalgası başlamış ve 1908’de Avusturya Macaristan’ın Bosna-Hersek’i ilhak etmesinin ardından göçler devam etmiştir.’’
‘’Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve 1918’de Avusturya’nın yıkılmasının ardından kurulan Sırp Sloven Hırvat Krallığının Avusturya Macaristan İmparatorluğunu aratan krallıktaki Sırpların zulümleri, yağmalamaları, çete faaliyetleri Boşnakların gerek Bosna’dan gerek Sancak bölgesinden yola çıkarak Türkiye’ye doğru bir göç yolculuğuna başlamasına sebep olmuştur.’’
Emgili dönemin genel nüfus yapısını şu cümlelerle anlatmıştır: ‘’1878’e kadar Bosna’nın nüfus dağılımını %50siyle Müslümanlar, ardından 2. olarak Ortodoks Sırplar, 3. sırayı da Katolik Hırvatlar oluşturmaktaydı. Yani Bosna’da çok kültürlü bir yapı mevcuttu. Bugün de Bosna’ya gittiğinizde cami, sinagog ve kiliseyi bir arada görürsünüz.’’
Bosna-Hersek’in tarihinden ve kısaca hangi yönetimler altında bulunduğundan bahseden Emgili, göç ile alakalı olarak tutulan belgelerin Avusturya-Macaristan’da kişisel özelliklere varana dek yazdığını ve Osmanlı Devleti’nde tutulan belgelerden daha ayrıntılı olduğundan bahsetti.
Osmanlı’nın 1878’teki Berlin Antlaşmasından sonraki 30 yıl boyunca Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeyi geri almak için çok bir çaba sarf edememesinin sebebini o dönemde Osmanlı’nın karşılaştığı birçok siyasi olay olduğunu söyleyen Emgili, Bosna’nın bu dönemde manevi baskılar, dini baskılar, toprak sorunları, toplumsal ve idari değişmeler gibi problemlerle karşılaştı diyerek göçün sebeplerinin temel taşlarını çizdi.
1878’den 1918’e kadar yaklaşık olarak 300.000 Boşnak’ın Bosna-Hersek’ten göç ettiğini ve bunun yaklaşık olarak 150.000’nin Anadolu’ya göç ettiğini tespit ettik ve kara, tren ve deniz yolunu kullanan Boşnakların farklı rotalar kullanarak Anadolu’ya göç ettiklerinin üzerinde durdu.
Avusturya Macaristan ilk işgalle birlikte ilk elden Türkçe yazıyı, Türkçe eğitimi yasaklayıp Latin alfabesini mecburi kılması, yer isimlerini Hırvatçaya çevrilmesi ve yönetimin Avusturya Macaristan’a geçmesiyle egemen konumdaki Müslümanlar, bir kenara itilmiş azınlık konuma düşmeleri göçlerin sebeplerinden olduğunu ekledi.
Boşnaklar kendilerine hem medeniyet hem siyaset açısından Osmanlıya yakın hissetmiş ve Osmanlının bu bölgeyi 550 yıl idare ettiği dönemde Boşnaklar edebiyat, zanaat, musiki ve eğitim geleneği oluşturmuştur. Avusturya Macaristan’ın hüküm sürdüğü bu 30 yıllık dönemde Boşnakların kuruduğu bu kültürel durum birdenbire yerle yeksan olmuştur.
Boşnakların topraklarına yabancı yerleşimcileri yerleştirerek tarımsal kolonicilik adı altında hem tarımsal bölgeler oluşturulurken aynı zamanda misyoner faaliyetler sürdürülmüştür. Bu faaliyet zor duruma düşmüş ağalar ve göç eden yerlilerden faydalanılarak gerçekleştirilmiştir.
Emgili, 2. dönem ve ardından 3. dönem göçleri şöyle detaylandırdı: ‘’1881 yılında askerlik savunma yasasıyla 15 yaşından büyük çocukların askere gitme zorunluluğu getirilerek çocuğun ve ailenin göçmesine izin verilmemiştir. Halk için ‘‘gâvur’’ ordusunda askerlik yapmak istememişlerdir ve bu durum çok zorlarına gitmiştir. İş gücü açısından da bu durum Boşnaklara darbe vurmuştur ve bu sebeplerle bu dönemde birçok göç dilekçesinin verildiğini görmekteyiz. Halk bu duruma karşı göçü çare olarak görmüştür. Bir halkın en çok eğitimine müdahale edilerek işgal eden ülkenin istediği kıvamda yeni nesiller yetiştirilerek Osmanlıdan bağı koparılmaya çalışılırken hükümetin 1891’de din değiştirme kanunu yayınlaması ve Boşnak kızlarının kaçırılmasıyla Boşnaklar yönetime birçok dilekçe, memorandumlar verirken bunun etkili olmadığını gören halk, göçü çare olarak görmüşlerdir.’’
Emgili, 1899’dan 1909’a kadar sürecek dini, vakıf, maarif özgürlük hareketi Müftü Câbiç hareketiyle başlar ve halk bu dönemde birlikte durmaya ve hareket etmeye çalışmış ve bu eksende Avusturya Macaristan’ın göçe sebebiyet verecek faaliyetlerine karşı uygulamalarda bulunmuşlardır diyerek halkın ve din adamlarının mücadelesinden bahsederken baskıyla halkı dize getirerek Osmanlıyla bağlantılarını kesmeye çalışıp halkın Müslüman ve Türk kimliklerinden sıyrılıp kendilerini Boşnak diye tanımlarını isteyen Avusturya Macaristan halka ağır vergiler yüklemesinin halkı zor duruma soktuğunu belirtti.
Boşnakların Türkiye’de yoğunlukla Marmara Bölgesi’ne, Eskişehir’e, Ankara’ya ve Ege Bölgesi’ne olmak üzere birçok bölgeye yerleştirildiğinden bahseden Emgili en çok tüccar, esnaf, köylü halkın göç ettiğini söyledi ve bu durumun ekonomik kaynaklı olup bunun Avusturya Macaristan’ın ürünlerinin fiyatlarını aşırı derecede arttırmasının etken olduğunu ekledi.
‘’Osmanlı iskân kanunlarıyla o dönemin şartlarına rağmen göçmenlere elinden geldiğince kolladı. Onların üretken bir konuma gelmesi için çalışmalarda bulundu.’’
Emgili, o dönemin göçmen muhacirleri için kefen yırtarak hayata tutunduklarını ve birbiri ardına gelen savaşlar, yıkımlar, aile üyelerinin kaybedilmesine rağmen yeniden hayatlarını kurmaya çalışmışlardır dedikten sonra İlk kuşak muhacirleri hep bir ekmek kavgasında, başlarını sokacak bir ev derdinde olmuşlardır diye ekledi. Bu bağlamda yaptığı saha çalışmalarından bizlere örnekler anlatan Emgili dini kaynaklarda da belirtildiği gibi insan topraktan yaratılmıştır, insanın hamurunun mayası topraktır ve insanın toprağına özlem duyması çok doğal bir durumdur diyerek göçmenlerin her ne kadar hayata tutunsalar da geçmişle her zaman bağlı olduklarını belirtti.
Göç eden Boşnakların geleneklerine, göreneklerine, düğünlerine, yemeklerine sahip çıktıklarını belirtip belki de muhacirlerin o dönem en büyük sorunlarının dil konusunda yaşandığını söyledi.
Konuşmasının sonlarında Boşnak göçmenlerle yaptığı röportajlardan örnekler anlatan Emgili, ‘’Ve nihayet uzun göç yolculuğunun sonuna geldik.’’ diyerek konuşmasını noktalarken konferans katılımcıların sorularıyla son buldu.’’